Süper kahramanlar, hayatımıza 1929 yılında yayınlanmaya
başlayan BATMAN çizgi romanı ile birlikte girmiş ve günümüzde yayıncılarına ve
film stüdyolarına milyarlarca dolar para kazandıran bir sektör haline gelmiş
çizgi karakterler. Bir tarafından hepimizin bir şeyler bildiği, bizim bu şiddetli
yaşamımızda bir nebze olsun kaçış ve rahatlama unsuru olarak kullandığımız
hayali kahramanlarımızdırlar. Birçok farklı karakterler olmasına rağmen yaşamlarımıza
uygun olarak bir kaçını severiz. Bazılarımız çocukluğumuzdan beri Superman’i
tanırız. Batman son filmleri sayesinde geniş halk kitleleri ile
tanıştırılmıştır. X-Men grubu 1960lardan beri hayatımızda bazı sorgulamaları
getirmiştir. Hatta milli duygularımızı kabartan Yenicheri karakteri ile bizden
olan bir karakter bile hayatımıza girmiştir.
Peki neden severiz? Gerçekten kendi hayatımızda yaşadığımız
sorunları insanoğlu neden hayali kahramanlar ile atlatmaya çalışmaktadır. Öyle
ya yaşadığımız dünyanın geçmiş tarihini ele alacak olursak birçok gerçek insanı
örnek almak ya da bu kişilerin hayatlarını takip etmek yerine bir insanın
hayalinden çıkmış bir hayali karakteri neden yaşamımıza sokmak isteriz. Macera duygusu
mu, heyecanlı yaşamlarını, çözdükleri sorunlar mı yoksa aslında arka planda anlatılan
bizim de yaşayabileceğimiz sorunları yüzünden mi? Evet bir bakıma Örümcek adamı
mahallemizin bir insanı yapan şey aynı zaman da bu değil midir? Yan komşumuzun –gerçi
Türkiye için biraz zor ama – akıllı ve kendini yaşama hazırlamaya çalışan bir
insanıdır. Bütün o yaldızlı hareketleri çıkardığımızda çizgi romanda elimize
kalan seven, aşık olan, sorumluluk duygusu bulunan, normal bir insan kalmaz mı?
Para sorunu vardır, kaybettiği çok sevdiği insan vardır, aşk hayatında
reddedilir, sever ve sevdiğine karşılık aldığında bizim yaptığımız ya da
yapabileceğimiz davranışları gösterir, iş hayatında patronunda azar yer, daha
iyisini yapmak için çaba gösterir. Bunları zaten bizde yapmıyoruz muyuz? Hem de
her gün bunları yaşıyoruz. Bütün karakterlerin kavga veya yaşadıkları o
maceralarının ardında aslında bir dram her zaman yok mu, ve biliyoruz ki
dramlar dünyada bizleri olaylara bağlayan en büyük unsurlar değil midir? Kemal
Sunal’ın Charlie Chapline’in eserlerinde aslında komik bile olsa dramlar
yansıtılmaz mı? İşte çizgi romanların bizlerin hayatına soktuğu bu
karakterlerin de yaşadıkları dramlar ve bu dramlara karşı gösterdikleri asıl
davranışlar bizleri onlara bağlar, bağlarken kendi yaşamlarımızdaki sorunlar
ile birazda kaçış psikolojisine uygun olarak belki de çözüm bulmaya çalışırız.
Herkes Batman’i bilir. Peki Batman’in ailesini
kaybetmesinden daha öncelikli olarak yaşadığı ruhsal problemler ile neden tam
olarak ilgilenmez. Evet, Batman birçok kötünün korkulu rüyası aslında kendi iç
dünyasında kaybetme ve başaramama korkusu ile yaşamak ve bunları yaşarken belki
aşırı korumacı tutumu ile çevresine karşı normal ilişkiler geliştirememiş bir
bireydir. Ya Superman, dünyada tek olmanın vermiş olduğu yalnızlık sendromunu
yaşadığı eve bile yalnızlık kalesi adını verecek kadar kötü durumda değil
midir? O kadar fazladır ki bu durum mecburen sosyalleşmek veya en azından
insanlar ile normal şartlar altında etkileşimde ve iletişimde bulunmak için
Klark Kent isimli gerçek olmayan insanı yaratmak ve devam ettirmek zorunda
kalmıştır. Çünkü daha fazla yalnızlık ve yalnızlığın getireceği ruhsal
çöküntüyü ancak bu şekilde aşmaya çalışmaktadır. Bizlerin kendi iç dünyamız da
yarattığımız ve aslında bizim olmak istediğimiz karakterlerimizin yansıması değil
midir? Peki her gün yaşadığımız ötekileştirme, dışlanma, farklı olduğumuz için
bizden nefret edilmesi durumu. Şöyle düşünün ABD de bir zamanlar ve belki de
bugünlerde siyahi olmak sizin dışlanmanız için yeterli bir durumdu. Avrupa’da Çingene
olmak ya da Yahudi olmanız şehir içinde yaşayamayacağınız anlamına geliyor ve
bu nedenle getto lara sürülmeniz demek oluyordu. Türkiye’de 1980lerde kürt
olmak, Uzak doğu’da beyaz ırktan olmak, Güney Amerika’da yerli veya eski
uygarlık insanlarından olmak sizi nasıl bir konuma sürüklerdi. X-Men işte tam
olarak bunları alt başlık olarak ele aldığından dolayı o yaldızlı unsurları
çıkardığımızda elimize, bilinçaltımıza bunları sokmuyor mu? Sen farklısın o
zaman sen yok edilmelisin. Bugün geldiğimiz çağda insan haklarından dem vururuz
ancak kanunların oluşturduğu bu unsura acaba kaçımız içimizden gerçekten saygı
duyarız. Bizler sen alevisin, sen Kürtsün, sen Ermeni’sin dediğimiz zaman
onları birer mutant haline getirmiyor muyuz? Dediğim gibi her dram bizlerin
içinde yaşadığı bir durumu anlattığı için hayali bile olsalar bu karakterleri
bizlerin yakın arkadaşı olabilecek potansiyele getirmektedir. Bu nedenle
günümüzde şirketler bizim bu zayıflığımız veya kaçış psikolojimizden
yararlanarak para kazanmaktadır.
Detaylı olarak ilerde tek tek ele almaya çalışacağım çizgi
roman karakterleri ve yaşamımıza kattıkları ile aslında hiçte basit hayal
ürünleri olmadığını açıklamaya çalışacağım. Eğer takip eder ve inceleme
şansına, araştırma isteğine sahip olursanız kendi dünyanızdaki sorunlarınız ile
mücadele edebilecek yaratımlarla karşılaşacaksınız. O zaman neden günümüz
insanının fantazya eserlere 20 yy sonunda ve 21 yy başında ihtiyaç duyduğunu
anlayacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder